ali kemal: Aralık 2013

31 Aralık 2013 Salı

gelmeyecek birini beklemek

Ne özlemektir, ne de platonik bir aşktır. Acının doruklarında yaşayabilme güdüsüdür bu. Izdırabın paramparça ettiği gecelerinizin dibinde bir duvarın dibinde oturup günü karşılamaktır. Herkes gelir bir o gelmez her defasında.

İstisnasız her gün bir haber beklemek ama alamamaktır. Üstelik bir haber alacağınızı da düşünmezsiniz zaten. Gidiyorum ben, ondan aldığınız son haber, son mantıklı cümledir. Seni beklemek, senin kadar güzel olmasaydı keşke, diye bir cümle dökülür dudaklarınızdan.

Sizin kurduğunuz son anlamlı cümle de o olacaktır zaten.


Gelirsen bir sigara bas tenimin yankısına.

gibi

Yokluğunda bir rakı kadehinde dümeni kırık bir yelkenli gibiyim. Bir kenarına çarpıp da batırsam kendimi, eriyen bir buzun suyu ağlar ardımdan.

ağlamak

Çare, çözüm yada benzeri bir şey değil. Sadece çaresizlik. İnsanın elinden bir şey gelmediği an çekildiği son savunma mevzisi. Gerisi, belki de gerisi sadece biz. Maskelerimizden, rollerimizden, etiketlerimizden arınmış sadece biz. O mevzi ele geçerse teslim olmuşuzdur zaten ve işgalci her kim, her ne ise elini kolunu sallayarak girer ve etkiler bizi biz yapan herşeyi. Sadece yoğurt yeterdi rakının yanında, artık birde meyva olmadan gitmiyor zıkkım deme sebebidir belkide.

Çaresizliğimden yine de bulutları parça tesirli bir gökyüzünün saplanıp kalması gözlerime. Bir şehir hep mi ıslaktır bakınca pencereden? Yaz, sonbahar, kış, ilkbahar. hep mi balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı havanın etkisi altındayız saçma kırılganlığı ile ruhlarımızın? Maskem çok gülen bir palyaço, gözlerinin kenarında bir gölün silüetini taşıması hatadır. Tek neden var belkide; bir göktaşı buldu yeryüzündeki hedefini.

30 Aralık 2013 Pazartesi

zaman

bekle diyorlar. bekleyince geçiyormuş insan kandırmacası. atom saatleri mi kolumuzda? duvarımızda ışıl yıllarını mı ölçüyor takvimler? bekle diyorlar, beklemek kolaymış gibi. 3 ışık yılı uzakta değil beklediğim altı üstü kilometreler, saatler, günler. bekle diyorlar, yürümek zor değilmiş gibi yeterince, koşmamaya neden yaratıyorlar. altı üstü oyuncak trenlerdeki yolcuyum oysa. koşsam kendimi geçerim bir. bekle diyorlar. ölmek vaktini geçti hareket memurunun saati. son durağın karadeliğinde, uzay zamanı bir cılız beden ile dolduruyum istiyorlar. 

bekle diyorlar. hep yaptığım bu değil miydi zaten. yıllar yıları beri, hep bu değil miydi? beklemek dert değil elbet. dert beklemek değil. beni yoran bu insan oyunu şeye zaman deyip yaşamak.

Boşluk

Durdurulamaz düşme hissi. Tutunacak bir dal bile bulamadığınızda, yaslanacak bir omuz bile olmadığında sürüklenerek dibine doğru sizi çeken kuvvet. Şimdi herşeyi bitirsek burada, yaşamı ve onun bize verdiği her yükü, ardımızda kalan nedir? Nedir bizi yok olmanın dayanılmaz hafifliği ile kendimizden alan. 

Uzak bir gül, biraz uzak gül, ellerimde kırılan ömrü görmesin depremin. şah damarında bir hüznün tınısı üşengeç bir tekdüzelikte atmakta yavaşça. kavga etmişiz kendimizle ve yalnızlığa payda olmuş adımız. boşluk tutunamamaktır acılarımıza bile. şimdi bir gün gün dönümündeyiz artık, elveda demenin zamanıdır hüzne*.

şimdi boşluk nerde roza? yalnızlığımızdan başka?


*yenigün müzik topluluğu hüzün ve sevda 



29 Aralık 2013 Pazar

nasılsın sessizliğim?

 suskunluğu çoğalmış, artmış, artık neredeyse eski ve muhabbeti çok günlere bir özlemle söyleni verir? 

nasılsın sessizliğim?

suskunluğum merhaba. sen susarken ben seni özledim. konuşmanı, gülmeni, kızmanı özledim. sen şimdi böyle büyük harflerle susuyorsun ya, ben senin küçük harflerle konuşmanı çok özledim.

nasılsın sessizliğim, sessizleştiğim, boşlukğundada sürüklendiğim?

sen iki satır orda sus, bende burda.

uyuyan birini izlemek

tuhaf bir yaklaşım belkide biliyorum. ne kelimeler anlatmaya yeter o an ne yaptığınızı ne de siz tam olarak bilirsiniz. hareketli bir resme bakmak gibidir, sabırla beklersiniz bir sonraki hareketini. anlardan bir film yaratmaya çabalarsınız kendinize birazda. anılar toplarsınız kısa düşecek bir zaman parçasından ve hep kısadır o zaman. vakti zamanında bir yüzü bir gece izlemişliğimde vardı hani ya silinip gitmiş o yüzde sinsice.
şimdi bir resim gördümde dedim uyurken izlenecek yüz işte bu diye. masumluğu mu yoksa sevimli oluşumu emin değilim. ama o izlediğiniz mutlak uyanır en azından bir defa.

uykunun içinde iki mahmur göz açılır yavaşça; 

uyumadın mı?
-uyurum şimdi, hadi sen uyumana devam et.
ne yapıyorsun?
-seni ezberliyorum. hadi uyu artık.

bezen iyi hissetmek

dünyanın en zor şeyi oluyor ben için. bazen sadece bir cümledeki yüklemi görüp de sevinesim tutuyor biliyorum saçma bir ruh halinin izdüşümü bu. şu günlerde çok, hatta herşeyden çok ihtiyacım olduğundan galiba, uzaktaki, kadrajına girmediğim bir fotoğraf karesi bile mutlu edebiliyor beni. bir an için oluyor bu, sonra geçiyor hızla bu iyi olma hali. endişeli, tedirgin bir ruhun sıktığı boğazım ile ben kalıyoruz başbaşa. neydi o cümle şimdi unuttum, mutluluktan bahseden, mutluluğun ne menem güzel olduğundan bahseden hepinizin uzun, içi dolu, büyük cümleleriniz vardır hani. koyun o cümlelerden birini o yere, siz doldurun içini. hep bir yanı boş, hep bir ayağı çukurda bir 3 ayaklı mangal. devrilse alev alacak içiniz, siz kağıtlar tıkıştırıyorsunuz altı boşalan ayağın altına. oysa biliyorsunuz işte hepiniz aslında, bir kez mutsuz olundumu, dönülmüyor o umutla göğe bakılan durağa. 

adını bağışla bana, sonra sevmelere bağışla beni. gittiğin yol yol değilse de bırak düşeyim bende peşine, iyi bir ruh hali bunun iznini kopardığınız an işte. ömrünce sefasını süreceğiniz an. gece uçurum gibi gelir demiş ya şair, demiş de demediği elini uzatsan tutacak kadar koyudur gece. elin kolun savrulur durur öylece bir iz, bir yön, bir işaret bulmak için çaresiz. 

bir an iyi hissedersin sadece kendini. sevdiğin kadın seni alınca hayatına, sevdiğin kadın yürüyünce senle aynı yolda, sevdiğin kadın sevince seni,

sonra kadın gider, sen yolda yalnız yürümeyi öğrenirsin tekrar. düşe kalka, bata çıka. sen böyle öğrenmeye çabaladıkça yürümeyi tekrar bir kadın olur da tutarsa elinden yada sen istemişsen bunu ve kabul görmüşsen. 

bazen iyi hisseder insan. oluyor öyle. sonra hızla yitiriyor insan bu iyi hali. ölümlerden ölüm beğeniyor, ölsem ne olur diyor, kaybedecek hiç bir şeyi kalmadığını iddia ediyor ki bu kuyruğunu kovalayan köpek kadar mutlu olamadığımız halinin en elle dokunulur hali olarak kalıyor orta yerde. 

hayat denilen okyanusa açılıp da ilk fırtınadan korkup sığınacak mavi limanını arayan her insan uğrar korsan koylarına elbet.bir an mutlu olur, sonrası bir işgalin kanlı atlası. 


çok saçmaladım biliyorum, üstelik okumaya değecek birşey olduğu da şüpheli. 

neyse, içimde dolup taşan bir testi vardı, bir damla daha alsa boşalacaktı. ben heba olmasına kıyamadım kelimelerin. bir an mutsuz ettim kendimi, ekmek arası az ümitle geçtiğim gecede. hepsi bu.

düet

Ankara'ya yağmur yağıyor
Hüzün kuşatıyor tüm sokakları
Hangi yola dönsem gurbet
Hicaz tüm sazlar
Dolanıyor kederime

Ney taksimi, hicaz peşrev
Bir klarnet niye ağlar kemana düet?
Ağlamak seni sevgilim
Şimdi gözyaşlarım bir kadeh rakıya emanet

Uzun yolları hep geçtim
Uzak kentleri hep yaşadım
Bu kadar güzelini hiç

Uzun bir yolun iki ucu
İki ucu hasretin
İletişim hatlarının son noktaları
Hangisi daha çok acı çekmekte kim bilir?

Ankara'ya yağmur yağıyor
Sel olup akıyor caddelerden hüzün
Söylemesi hep kolaydır ayrılığı
Ama acı içinde yüreğim, ilk şiirim.

27 Aralık 2013 Cuma

uzaklığa

Ah be gurbet kuşu
Yollar uzak
Hasret çekilmez mi oldu?
Özlem mi yağıyor uzak kentlere?

Ama umut, her zaman umut
Ne olmuş yandıysa canın
Bu ilk değil ya?
Ağlama bozulmasın ruhun.

Canım benim
Yüzü hep gülenim
İnsanlar diyorsun, insanlar neden üzer?
İnsanlar bunu hep yapar aslında
Bilmiyor musun?

Birer donkişottuk hayatın orta yerinde
Ne aşkımızdan, ne kavgamızdan vazgeçtik
Birileri bizi bırakıp gidene kadar
Yaşadık her şeyi, sonuna kadar yaşadık

Anılar mı yağıyor sığındığın kentin yalnızlığına?
Yel değirmenleri çok mu geldi üstüne?
Dalgakıranlar tutamadı mı geceyi?

Kimse görmese de bir gemi döner gelir ışığına
Ah be gözleri gülenim
Bahtsızı da bizdik hayatın
Kadersizi de
Dost bir omuz arayınca
dönüp geleni de.

yol

sözsüz bir şarkı gibi geçiyorsun içimden, tren rayları boyunca. adınla başlanılan bir cümlenin son soluğunda, bir gecenin karası var. bir gecenin yolu var karanlığımda. yürüdükçe büyüyor kent ayaklarımın altında. ayaza inatlı bir kaçak şafak. yürüyelim biz yine. elimizde zülfikarlar, kimse acıyı hala var eden, eceli olalım.

sözleri yoksul bir şarkı gibi geçiyorsun içimden. duruyorsun, durmanın en güzel hali oluyorsun. nece yakışıyorsun bir toprağın tüm sınırlarına, oysa tamda sınırsız bir dünya hayali kurarken, sınırlarını senin çizdiğin bir coğrafyaya hüküm giydim. forsadan hallice işte hayatım, bir sürgünden iyi halli bir salıverilme. bir selam versene sonra yine gidersin istediğin yere. uzun cümleler kuracak becerikli, aktardan bir baharat alamayacak kadar beceriksiz. biz yine yürüyelim seninle. bir gecenin orta yerinde, içimden trenler geçerken. bir yolu bölüşelim gecenin karanlığında.

elleme sessizlik pek bir naif delikanlı bu günlerde. ben tüm sessizliklerimi adınla bozdurdum, ceplerimde bir dünya özlemek. savurup geçsem bile yollarına, artar da kalır yine de.

26 Aralık 2013 Perşembe

korku



yalnızlığı bu kadar yaban hisettiğim, üstelik yalnız kalmamak için çabaladığım bu günlerde sen ey gözleri maden, duydun mu yüreğimdeki korkuyu...

Hep gitmekten bahsederken birileri, birileri ölmekten, birileri yitmekten. Ben sensiz bir hayatın tüm çekim eklerinden korkuyorum. bir yalnız çocuğun ayak izleri kumsalımda. denizlerim kara, göğüm gri. bir türkünün tüm tınılarında tusunami misali silip süprülür anayurdum.

beynimin infilağındasın sen, korkularımın orta yerinde. bir eski yazmanın kurtlanmış cildi gibi, kemirmekte beynimi adındaki tüm anlamlar. ay çarpmış bir ormanı yaşıyor kalbim. gizlerinde, gölgelerinde karanlığın her türlüsü.

yalnızlığın imlasında bir hata var, bir yanlış var korkularımda. bir uçurumun en dibinden nasıl düşülür uçuruma yeniden? bir uçmak hissi kaldı göğsümün orta yerinde. bir boşluk, hiçlik, yokoluş. belki belkilerin başrol oynadığı bir uzun yol yolculuğu.

noktası yok, durağı yok bu korkunun. bırakıp bir yerlerde dönemiyorsun kendiliğine. cesaretime teneke çalıyor çocuklar. duygularımla dalga geçiyor denizler. çıkıyorum uzun yalnızlıklara. bir iç denize düşüyor yolum, en çok sana benziyor.

25 Aralık 2013 Çarşamba

sırt

çağırdın, geldim.
geldim, gitmiştin.
ben senin hep gitmelerine denk geldim.
bu yüzden en çok sırtını sevdim.

kesi

Hayatımdan kesip ayırdığım ne varsa
Şimdi sana sunuyorum
Bir düş, bir hayal
Bir mısralık yolculuk
Sensizliğe açılan geceye
Bir türkü boyu yakılan ağıt

Şimdi sana sunuyorum

Ayırdına vardığım ne varsa

kurban

Her derde deva bir yerde bırakıp gittiğimi
Bulamıyorum dönüp gelince
Nerelerde kaç defter
Kimlerde hangi dizeler

Ben unuttum yazdığımdan çoğunu
Elde kalanlar yalnızlığıma deva
Çözmeli Tüm sorular kendini
Yoksa da bırakmalı çözümlerin sorularını

Elimde ne kalırsa
o mu benim mutluluğum?
Ben yazmadım daha umudu
Mutluluğun adı daha düşmedi dizelere

Duyurmadan kimsin nesin
Ele güne söylemeden umudum olsana benim
Hayata inat
Sevdam olsana benim

Sen mutluluğum olsana benim
Kimseyi değil
Kendimizi kurban etmek için geceye

atlas

Gitmek
Umudun tüm varsayımlarını
Yaşamın tüm olasılıklarını yok sayıp
Gözlerindeki o sevdalı çocuktan uzağa

Geziyorum bir orta atlasın sayfalarında
Nerde unuturum seni bilmem

Yolculukların ardında hep sen vardın
Yada ben sana bırakmıştım bir yanımı
Ah yalnızlığım

Uzun yolculuklara çıkıyorum
Yürüdükçe hasret
Hatırladıkça her yan gurbet

Gitmek/ seni yok sayıp
Kıtaları denizleri aşmak sensiz
Nereye varsam kurmuşuz hayalini

Hayalini kurmadığımız bir yer
nerde?

roman

Biri vursun beni
Ve intihar süsü versin cinayetime
Sonra bir bahar
Döve döve sevsin beni

Geziyorum 7 iklim
16 rüzgar
Anadolu / vatanım

Geç git ömrüm
Sen yoksan, yokum bu hayata
hepsi bu

Cinayet romanları biçiyorum ömrüme
Failim, hicran
Cezası, ben.

perde

Arkadan geçen adamı oynayacaktım,
Kendi hayatımı anlatan filmde.
Hayatıma bulaşmış kadınların kokusu duyururken kendini
bir ruhi su türküsü gibi geçip gidecektim

Sözsüz ve flu bir resim kalacaktı sadece ardımda
Belki bir şarkının detone kalmış notası
bir sazın bam'ı kalacaktı perdede bir an daha
Kopan bir telin tınısı


24 Aralık 2013 Salı

dönem ödevi

Aşkın ömrümün dönem ödevi
İtina ile yazılan
Ve bir dersin nasıl öğrendiğini anlatan

çığlık



Uzanıyorum geceye
Bir avuç mutluluk yüreğin

Yaşama ihtimalleri
Nerde?
Hey duyan var mı sesimi?

Volta atıyorum arnavut kaldırımlarda
ömrüm mü tükenir gece mi?

Dokunuyorum sesine gecenin
Umutta, korkuda
Avare geçen gençliğimde orada

Zamandan bahsetme bana
Geç kaldım ben bu yaşıma
Gecikmiş bir sevginin
Elbette aceleci olur hasreti


Heey
Sesimi duyan var mı?
Ali diye biri can çekişiyor.

ses

Sus gözüm,
Konuşma.

Her ömür bilir elbet
köz olduğu vakti.

Toprağımdın / bildim
Umudumdun / soludum

Sus gözüm ne olur!

ben bildim...

21 Aralık 2013 Cumartesi

susmak

kendine sarılıp dans et diye bu yağmur
bu bora bu fırtına ruhundaki karanlık dağılsın diye
bir fincana doldur da geç pencere kenarına diye çay
rüzgarlar saçların savrulsun diye

süs

küçük çocuk bakma öyle infilağı parça tesirli sevdan sığmadı mı yüreğine? bedenin vatanına mı yoksa?
ızdırabı paramparça bir ırmak nereden akıp gelir sevdama? yüreğim dikiz aynasında bir süs sen yine de öyle bakma yarama
sigarası kül, dumanı hilal sen mi düştün miras mı kaldı yoksa aydan? tiranların av sahasına düştüm yine
yıldızlar yağmayın bu gece yitirdim imgemi, gölgeli toprak ıslanmışım, gözlerim bulut başıma yağdı paramparça gökyüzü
sen yine de bakma böyle yüreğin göz kırparken delice herşey ayan beyan ortada sevdan avuçlarında peki yanan ne gökyüzünde?

kalemtraş

yağmurlu gün, yitik efkar bu kent hala gece yarısı kalemlerle çizmişler sokakları sınırı ihlal bir şehir kaçışı
kılıç kesip bir izbede kim kime doğrucu sinek iki kupa as ben kıza vurgun, sen valeye bıçak
kan dökelim, dövüşelim olmazsa sevişiriz göze göz dişe diş hınçlanalım, öfkelenelim, bileyelim birbirimizi şehirler arası yalnızlıklar edinelim. bıçkın
bir söğüt bulalım kendimize kalmamışsa ıhlamurda olur abiler beyaz atlı bir prens geç kalmış zavallı
bu kent sığdıramadı doğruları bağrına yalanlarla sarmaşıklar sarmışlar dört bir yanı makam hicaz, nedense hala imge aynı demekki yürek buldu kalemini açan kılıcı

sancı

kandilleri yandı gecenin mahyalar çekildi ömrümün kulelerine sığınıyorum yalnızlığa dayanak noktaları yaratıp
dalıyorum gecenin rahmine
gecikmiş br şarkı ıslık oldu dudaklarıma
gece yasak koydu düşlerime gözlerine çektiğim umut kirpiklerimin tutsağı
düşüyor ömrüme şiirlerden savrulmuş bombalar gece aydınlık yüreğim kararmakta inatla

17 Aralık 2013 Salı

GECİKMİŞ

şimdi kendimden çıksam yola. kaç iklim, kaç nehir, kaç dağ, kaç rüzgar geçmek gerek varmak için aynamdaki yansımama? dudağımda sisli bir anının sarhoş ezgileri, gece yarıları geçilen yalnız bir yol. vardığım yerin güzelliği değil ki beni çekip getiren. duydum işte o kadar rüzgarın ardından düşürmüşsün yüreğine karanlık bir geceyi. acı çekilecek şeyleri unutma diyorum orada sana ama yıkılma, daha vakit değil o gün, derlenip dürülmesin bayraklar. tüm ezgiler uzak bir sancı ile çalınıyor kulağıma. bak sokakta tüm gücüyle çağırıyor geleceğe umut seni.  

unutmadan düşenlerin adlarını, yüreğindeki adları sakınarak, dokundurmadan kimseye ve de incitmeden adlarının sana kalan sızısını, bir adım daha atmalısın işte her şeyin inadına. acılar aştı mı boyunu? savunulacak mevzii çok, yetmiyor musun hepsine? çekil yüreğinin barikatlarına ve taşı kendi sancağını tek başına. en yalnız olduğunu düşündüğün yerde bir omuz uzanacaktır elbet sana.

gidenler hep büyük gider bilirim, birlirim uzak hep uzak, acı her dilde aynıdır mutluluk ve umut gibi. aynı çocuğun tüm galaksiye ayna olmuş gözlerinden damıtırız umudu, aynı dili konuşmasak, aynı coğrafyayı paylaşamasak da.


ölümüne değil ama hiç birşey, her şey yaşatmak adına. adları, anıları ile de olsa yaşatmak uğruna.

şimdi kendimden çıksam yola, turnaları rehber etsem kendime, hangi rüzgar çekiştirirken yakamı bulacağım kendimi bilmiyorum. bilmiyorum kaç dağ, kaç yürek, kaç acı bırakacağım geride. bildiğim her acı yeniden biliyor beni mutlu olmaya dair umutla. aşınca dağları, iklimleri, yılları ve yolları varınca varacağım yere biri olmalı orada.

15 Aralık 2013 Pazar

yalnızlık üzre

meşrulaştırdık yalnızlıklarımızı. aradığımız numara artık kullanım dışı. mekanik sesler sanal jargonlar. ağız dolusu gülmek yerine bir iki simge, üç beş sembol. iletişim olanaklarımız arttıkça uzaklaşıyor muyuz aslında birbirimizden? birimiz burada yazıyor, beride okuyor biri. oysa benim ne içinde olduğum haleti ruhiye, ne yüzümdeki ifade, ne gözlerimdeki ışık. oysa dinlerken o, gözlerinin içinde olmayı isterdim. en zoru bu çünkü. uzaktan, iletişim hatlarından bir halin anlatılabilmesi. ifade edemiyorum kendimi. hep yalnız, hep yaban.

gece sayıklamaları

içimde bir deprem kuşağı! geçiyorum geç kalınmış bir günden. yanım yörem insan ama yalnızlığım dökülüyor üstümden!
yalnızlığın tükendiği yer nasıl bir yer acaba? orada mutlumu insanlar? geceler acıtmıyor mu orada?
seslerin içinde bir ses aradığım ama yok. m.ö. bir tarih gibi ama tarih kitaplarından değil şiirlerden çözüyorum sevginin tarihini.

kelime oyunu

kelime oyunları yapıp duruyoruz. acıya tarif, aşka tarif, umuda tarif, mutluluğa tarif. kelimelerin yerlerini tespite geldik sanki hayata. çözümsüz kadınların çözüm bekleyen şaşkın suratlarında çengel bulmaca izleri. buz gibi bakan gözlerimden çöz sana olan sımsıcak sevgimi. içimde hala hayata tutunmaya çalışan çocuk. ümitlerin ziyadesiyle kırgın kaldığı bir dünya yarattı kendine. yok sözüm insanlık adına. şehrin kaybolan tek çocuğu önce kendi yolunu bulacak elbette.
sonra büyük laflar edip kandıracak insanları tek doğru kendisininmiş gibi. silikleşcek aşk, sevgi kullanım dışı. trafik ışıklarında bildiri dağıtacak kayıp bir gençlik için. hayal kırıklarını en gizli öşelerde saklayacak. olurda bir gün bir imkanı olursa tamiri mümkündür belki. sigaradan yanık parmaklar, nikotinin sarartıp bırtaktığı geceler.

kelime oyunlarıyla devam ediyor hayat.
nasılsın ?
-hiç !
ne bilsin insanlar senin içinde taşıdığın felsefi akımı. hiç kadar mutlu, hiç kadar coşkun, hiç kadar başına buyruk. kelime oyunları hep, hep aynı terane. oysa bir adı var içimde yaşayan yalnızlığın, acının. ama yetmiyor belkide ruhunu kaybeden deliye.

gidişi bu hayata büyük olan sevgili

ölümle unutulur ancak. içinizde derin boşluklar, tamamlanması imkansız cümleler, kırık düşler bırakmıştır. hayattan dilenir durursunuz dönmesini, arzudur, umuttur. yaşar durursunuz yada yaşar gibi yaparsınız. içinizde kırık bir dal kalmıştır en arabesk deyimle.gelmeyecektir oysa adınız gibi bilirsiniz bunu. ateşinizi söndürmüş, solugunuzu cigerlerinizden söküp gitmiştir. artık adımlarınız tutuk, yönünüz kayıp. pusulanın hiç göstermediği bir yere rota çizersiniz.

yeni insanlar girer hayatınıza, yabaniliğinizi üstünüzden atıp suskunluğunuzu biraz giderdikten sonra. hayatla olan tek bağınız onunla aynı karede göründüğünüz bir fatoğraftır hala. kendinizle konuşur, onun adına cevap verirsiniz. yeni insanlar yeni bir hayat bağışlamaz size. siz hala o savaş artığı viraneyi yaşamaktasınız.

"ölümdür yaşanan tek başına, aşk iki kişiliktir." kaç doğru bir yanlış eder bilmeden, bilemeden o şimdi ne yapıyoru yeni hayallere dalarsınız. fikirleriniz vardır ne yaptığına dair. tanıyorsunuzdur çünkü onu, avuç içiniz kadar.

çırpınmaya başlarsınız sonra. nerdeyim ben, neler oluyor bana derdiniz ki demenizde gerekir. keçiyolları, patikalar yaratırsınız hayata ulaşan. dostlarınız, arkadaşlarınız, ailenizin üzüntüsünü okursunuz yüzlerinde. siz kendinize, onların size üzülüp durmasından sıkılırsınız. "unuttum işte seni" dersiniz, öyle gibi de davranırsınız. ama asla unutamazsınız.

yeni insanlar yeni bir hayat bağışlamaz size. hayata tavrınız, duruşunuz değişmiş gibidir. ama kendinizi belkide yeni bulmuşsunuzdur. en çok kendinizle sohbet eder. sanal bir hayat yaşamak hevesine düşersiniz. çünkü kimse sizin yaralarınızı göremez orda. sadece tuşlarına bastığınız birer binary işlemdir hepsi ve oldu olacağı. hep aradığınız yeni hayatı buldunuz gibidir. yada boşverin yaralarınız o kadar taze ki.

Ankara

kimliğime işlemiş kent. ben bu kente mi dönüştüm kent ben mi oldu biraz bilmiyorum, bildiğim bu kentin grisini çok sevdiğim. hani istanbul için söylemiş ya şair en çok geri dönmesini severim diye. benimki de biraz o hikaye. nereye gitsem geriye dönmek hevesi.

peşin bir cevap

beni neden seviyorsun? sorusu olursa şayet diye buraya not düşüyorum;

içimde en yakın sen vardın. kalbim senden iki parmak uzaktı. bir karacaoğlan geçmişti, içinde vapur geçen şiirler tükenmişti. içinde rüzgar olan kelimeler, uzun yolların çağırdığı öyküler, içinden tramvay geçen şehirler azalmıştı. hepsi o. ben sevmek deyim buna, sen boş trenlerin rüzgarla dansı.

13 Aralık 2013 Cuma

tren

içimden bir banliyö treni geçiyor
eski bir partizan marşının inadı ile
parçalayarak yalnızlık denen raylarını
içindeki birinci şahıs zamirleri taşıyor

acılar bir dağa kiracı,
bi başka kentte bir çıkmaza sevdalı.
içimden bir banliyö treni geçiyor
bir şehrin bağrında bir çığlık çiziyor

hicaz bir kaç nota, 
tütünün en kaçak hali
gece yarılarına düşen söz
adımlarımız çiğnesin sessiz bir kenti
duyuların en çekingen hali

kendi deresini yazmış da bozmuş
içindeki tüm ağrıyı bir başka acıyla yunmuş
bir trenin tüm yükü kendi yalnızlığı aslında
yalnızın tek suçu 
trendeki tek yolcu olmasında. 

gece

tüm günler tükenmişti,
belkide
bundandı yağmurun
çağırması nuh'u


kırık dökük bir yazının tüm noktalaması
düşen bir yıldırımın
kavurması hırsımı

düşüyor kelimeler anlamsızlığına
yel üfürüyor
sel götürüyor

içimde anlamını bulmaya hevesli
bir boşluğu büyütüyorum

git biraz uzağım olsana
yakın çok yakın böyle hicranım

anlamıma bir bahar kat
bir yaz uzay mesafe soğukluğunda
uzağa çok uzağa

karbon ezildi 

kül düküldü avuçlarımdan

sen git yakın biraz dursana bana
ışıdıkça gözlerin 
ben gözlerimi göreyim.

12

biraz keder ziftlendim. biraz bu bahar buluşmak dileyen notlardan. kim bilir belki aynı yüreğin çatladı sesindeki yalnızlık. gece damla damla dökülüyor. yavaş bir kaçaklık bu. kendimden kaçamamışken yörüngene düşen. ayın gamzesi olan ilk adım gibi. yüreğim ilk şiirim demişti biri, peki yüreğin hangi iklimim? dilbigisi hazır cevap bir hiyerarşi. düşmüş bir yıldızın son nefesi. ikmale kalmış bir öğrenci. hep mi acemi kalır insan yalnızlığına? 

gece olmakta yavaşça. tüm kelimeler saklanıyor gecenin karasına. adımı bir şehrin tüm çıkmazlarına yazdım. kuşlamalarla ilan ettim son barikatın tek bir şarkıyla kurulduğunu. uzun, yorucu yollar aştım. önce ben, sonra sen sustun. yıldız yağdı, ağ attım yakamozuna gecenin. telefon tellerinden dilekler diledim. şiirimi öksüz bıraktım, yazılarımı soluksuz. koştum bir ömürden bir hiçliğe, birlikten suskunluğu büyük bir iyi niyete. 

düşlerimin takım yıldızı, suskunluğuma elverişli nedenler. yorulan bir bacaklarım olsun dert değil. kırık pikap iğnesinin cizdiği plak hep aynı yerini aksatmakta şarkının. çay içelim sonra ölürüz gece güne dönsün hele. acı bir yel, serin bir gece yarısı, yağmurun yıkadığı sokaklarda bir eski acının terki diyarı. her acının tazesine hasretiz birazda. eski acılar tükensin diye birazda mantığımıza sevmeyi öğretmemiz. eski bir acıda bir abi demişti bildiğim bir lafı bir daha "aşkta mantık yoktur, sen her şeyde mantık arama derdindesin". ölelim mi ne yapalım? birşey olsun sonunda. 

saçma romantik komedi filmlerinde başrol oynayalım mesela. telefon açılmayınca "kesin duymamıştır, işi vardır ondan açmıyordur, yoksa açardı" repliği dökülsün dillerden. kızmış olmak gibi bir ihtimal olmasın mesela. senaryo hataları ile dolu bir eski filmin yan rollerinde sadece arkadan geçen adamları oynayalım bir müddet. sayfalar kağıtlar, negatifler tükensin, sen tükenme. gece bitsin, güneş bulutların ardından şöyle bir uzatsın. yağmur yağsın, arap kızı anlamasın yağmurdan mı ağladığımdan mı ıslak yüzüm. 

dur gitme hemen, gece bitmedi, daha bitmedi içimdeki sessizlik. gözlerindeki anlamı çözme işi daha yeni başladı. notalar aksın biraz. kılıçlar geceyarılarına vura vura körelsin. dinsin öfke, geceyarılarından aşsın bir ormanın çığlığı. 

uzak

içimde bir acının çekilmiş tüm halleri. hani nazımın varnadan ulaşamadığı ıstanbul'u gibi. acının hazzı değil ama bu. ölüme 5 seviye 10 kala bir şiir gibi. tarıfi sızılı bir özlem gibi. bu nasıl yalnızlık? aştı başımı yıllar sonra yeniden. altı üstü bir yaprağın direnmesiydim sonbahara. altı üstü bir çayın buğusu, bir kadeh rakının iç huzuru. 

altı üstü bir ot yeryüzü cennetinde. efkarı, gece yarısı bir iç çekişi, ah'ı, keşkesi. hepsi o aslında. bir tükenmişliğin gün aşırı halleri. doğudan batıya giden bir katarın taşıması gibi güneşi sırtında. ağır yüküm. ezilip kalıyorum aklımdan geçenlerin altında. ölmek ne uzak bir ülke halbuki. yaşamak bir türkünün tüm notalarında. oysa adsız geçtiğim tüm yollar. ıssızlığı biçip de geldim. içimde dersini ezber etmiş bir ince bir abdal. bir bozlağı vuruyor divanına. eski bir şiir gibi geçiyorsun içimden. ben tüm yalnızlıklarımı hayra yoruyorum. dağlar hep aynı dağlar. uzaklığın bir adı varsa bu bir ormanın kardeşliği ile anılmalı, bir dağın yalnızlığı ile, bir çölün ıssızlığı ile. yağmur gibi geçiyorsun içimden. bir tutukluluk halinin devamı gibi. 

bir uzak çingene kastanyetlerini çalıyor ederken dansını ateşin başında. sessiz bir sinema sahnesi. içimdeki huzursuz dileyiş bir şeyin iması peşinde. benim en uzağımsın sen nereden bileceksin?

bazen kendi iç denizinde boğuluyor insan. dilbilgisini en iyi senin bildiğin bir denizde boğulmak kadar saçma birşey yoktur belki hayatta. oluyor işte. kendi iç denizinde bir başkasının filikasındaki bir can simidine muhtaç olmak. sessiz sedasız ölmek de güzel gelmeyen birini beklerken. 

uzak yolların tüm imlası. bir iç çekişin tüm aksaklığı. rakı içelim biraz, ölürüz sonra bir sazın bam'ın da. çekim eklerinin tekil öznesi. ben yeryüzünün en çirkin çocuğu, ne zaman sevmek telaşına düşse kendini yalnız bir dağın eteklerini süpürürken bulan. adına düşen tüm varsayımlar, acılar, anımsamalar. kendi keşkelerinden duymuyorsun benim keşkelerimi dağ. gerçi tavşan senin nece umrunda? uzak bir çingene bir zangocun kamburunu seviyor. bir cılız oğlancık düşüyor prensesin düşüne. masal bu. bakma hayatın gözlerine. ne dilersen tersi olur tüm acılarını göstere göstere.