ali kemal: Hiçe Giderken Sana Denk Gelince Yazıları - 2

5 Kasım 2014 Çarşamba

Hiçe Giderken Sana Denk Gelince Yazıları - 2

Zaman bir yanılgıydı aslında. Bir günden geçerken diğer güne, ne olmuş sığıvermişsen yüreğime? Sen mavi bir kadın. İstediğin renge boya diye önüne serdiğim hayatın sahibi.

Sorularla dolu kafam. Çok sorunlu, az cevaplı. Üstelik hiç bir cevabı mutluluğa yaklaşmamış bir adamın en sorunlu hali. Şimdi tek soru kendi mutluluğunu veriyor hayata: Doğru kadın karşında mı?

Tüm yolları sana çıkan bir şarkıyı söylüyorum şimdi. Gecenin tüm sesleri çekildikten sonra, birbaşınalığıma. Tüm çıkmaz yolları bilirim ezbere. Tüm yok oluşları. Bir şarkıyı yazıyorum ilk defa. Ay ışığında ağaran bir uzaklığa.

Adını anıyorum geceye. Bir ışık lazım aşmak için en uzun yolumu. Eski bir şiiri hatırlıyorum. Usta işi, anlatmış herşeyini. Aydınlatman da gerek aklımı, mavi olduğun kadar.

Bir gün bir şiirin orta yerinde rastlamıştım sana. Çok sonra, başka bir coğrafyada, bir başka gögün altında düşünce gözlerime yüzün, anımsadım dünyanın kaç bucak, rüzgarın tek işinin saçlarını savurmak olduğunu.

Kollarına atarım kendimi uykunun. Bir kız en siyah gözlerini diker gözlerime. Sen rüyaların en güzeli. Aklımı başımdan eden deli. Bindim sallanan atıma, aldım seni de terkisine. Gündüz olmasın diye dört nala at sürüyorum güneşin battığı yere.

Senin yüzün bir avuç mutluluk. Kavuştukça uzaklaşan. Gitme desem, sonbahar oluyorum. Sonrası hiç.

Parçalanan günün altında bir para sen. Ellerin diyorum. Bastır göğsüme, soluksuz bırak beni.Yüreğim bir parça sansür, ardında sen.

Uyumsuz bir rengim gökkuşağının orta yerinde. Ne mavi, ne kırmızı. Bir senle bulan anlamını. Rengini, göğünü anlamlandıran. Hayta bir hayat mı, bitmeyen bir kitap mı? Neyse işte o. Adını bilmediğim, yüzünü ezber ettiğim.

Günebakanlar boy atmış sana giden yollarda. En olmadık halinde bir papatyanın, direnişinde. Sana ölmek de var elbet ama ben ellerini tutmayı seçtim. Anlat dedim derdini. Duymasam da anlarım.

Az gelişmiş bir kurbağa gibiyim. Ne becerebilmiş balık kalmayı, ne de becerebilmiş değişimini. Yanlış yollardan dönmüş, kendi gerçeğini görmüş.

Mesela, bir gün batımının yüzüne düşen kızılı. Siluetin yeryüzüne düşüşü. Adına adanmış harfler, kelimeler, şarkılar ve biraz da şiir sonra. Ne de çok Aslında sana değen, senle değerlenen.

Aydınlığına deliyim birazda. Biraz ışığından, biraz sevginden dilenmeye geldim kapına. Ben sıcaklığına divaneyim. Biraz gözlerinden, biraz mavinden, istemeye geldim kapına bu yüzden.

Sen gözleri maden. Bir parça umut, bir parça mutluluğun alası. Ben bu kadar ölmezdim ya, ölmek de bana yakışırmış en çok bu dünyada.

Sonra dudağının o en güzel yeri. Benim mi demeli yoksa emanet mi? Oysa düşerken uçurumdan, ne de gerek cesaret? Dur bir şiir remil çekiyor dudağının ıslığına.

Gün aştı, güneş uzak bir dağın ardında şimdi. Aynı yıldızlar yönümüzü belirleyen. Yalnızlık, ağrı, acı hep aynı. Sokulup yamacına, mevzii kurmalı gece yarılarına.

Acının başkenti olur, olmaz zamanlarda, tarifi sızılı gece yarıları. Yolu izi silinmiş. Adım adım, el yordamı geçilir gecenin ardına. Susuyorsun, ufalanıyor yüreğim iki dize arasında. Sessizlik bu, gecenin de tenini yakar.

Ay yüzlü kızlar yürürmüş güneşin üstünde. Yalan yapıldak, ezgili bir ıslık dudaklarında. Düşsem, yoksam, yok olsam, hiçsem aslında? Ellerimden tut. Yangınımı dindirecek kadar soğuktur tüm rüyalar.

Sen düşlerin en güzeli. Uykunda dönerken soluna, bir an yüzüme vuruyor soluğun. Dünya diyorum böyle daha güzel. Farkına bile varmıyorsun yüzün suyu hürmetine güzelleştirdiğini dünyayı. Hep çirkin olacak değiliz ya birazda senle güzelleşelim.

Egemenlerin dünyasında bir huzursuz yalnızlığım sadece. Nereye gidersem, hangi sokağa dönsem hep aynı çıkmazdayım. Huzursuz, uyumsuz, aksi. Ben acılarımı dereyim de göçerim zaten. Hele düşsün de aklımdaki yüreğime, hele sesime ses, soluk soluğa bir gece olsun da bana. Yüzüm olsun da güldürsün aynalara. Üçüncü şahıs tamlamaları, sanki senden başkasını anlatır gibi yapmayım da hele. Ben seni seveyim de sen ne yaparsan yap yeri zaten.

Uzak gece yarıları, uzak düşler. Bir mutluluk ülkesine dalan hayaller. Can sıkıntısından hallice durum. Ay yürüyor, zaman alıyor aklından başını adamın. Tut ellerimden, bu uçurum beter hepsinden.

Kalmamış elimde geldim kapına, bir fincan huzur, bir iki dal karanfil. Bir parça şiirinden, mavinden biraz. Biraz aşkından, biraz şımarıklığından. Bir tutam hüznünden, az neşenden. Gününden az, gecenden çok, acılarını  sırtlamaya biraz da. Geldim, yüzüm bakır kırmızı, gözlerim iki menzil. Geldim başım eğik, aklım sersem.

Kirpiklerinin gölgesi düşsün istiyorum gözlerime. Bir soluğu paylaşalım da yetsin de artsın ikimize. Hayat diyorum be hayat. Öyle bir pay edelim ki, kimsenin hakkı kalmasın bizde. Öyle bir sahiplen ki beni, kalmasın yüzümde senden başka sen.

Yürürüm. Bir yanım dağ, ova bir yanım. Tutuyorum sende soluğumu, tarifsiz bir iç acısı.

Sebebi vardır ebette. Bu dağ, dağ olduysa, bu yollar aşındıysa. Çok renkli bir kalemle işlendiysen yüreğime. Bir kenarda dursun zaman. Sen ak kelimelerinle zihnimin orta yerinden.

Yüzün suyu hürmetine, bu yaşam, bu suyun soğuğu, bu karın beyazı. Yağmur yağsa, sel alsa sokakları. Temizlese ne kaldıysa acıdan yana. Temmuz yangınlarla talazlandı tenim, haziran yalnızlıklarla bilendim. Senindi oysa bu mayıs, ilk çiçeğe durmuş erik. Senindi ilk batının kuzuları, oğlakları. Duvarda, bir takvimin tüm yapraklarında adınla anılır, her muştu, her sevinç.

Sana yazmak lazım en uzun mektubu. İçinde her kuşun sesi. Biraz bulut, bolca ışık, az da olsa umut olmalı. Satır aralarında özlem, bolca da sevgi olmalı. Acılarla baş etmeye bolca kelime, gözlerinden bir dem öpmek olmalı. Akşam üstü vakitsizliğinde senle geçsin istenen bir ömür olmalı.


Hiç yorum yok :