ali kemal: sürüklenirken

2 Eylül 2014 Salı

sürüklenirken

"Bülbülün sevdası hep güllerinen
Senin şirin dilin yad ellerinen
Çık salın sevdiğim engellerinen
Görünme gözüme lazım değilsen
Gönül kalk gidelim sılaya doğru"


lazım değil elbet öyle yar ama yürek bu. kendinden geçiyor, yardan geçmiyor. yar, yaralarını armağan edip gitmiş olsa bile. mazoşist bir yanımız var bizim toplum olarak. kimse yok demesin. gerçi aşk kavuşamamaktır da denir. kavuşunca geriye kalan aşk değildir derler.gerçi geriye kalanın illa aşk mı olması lazım o da meçhul. geriye bizli bir zaman kaldıktan sonra pek dert kalmıyor kavuşmak adına. 
vazgeçmek nerede başlıyor peki? kavuşmanın rüyalarda kaldığı farkedilince mi? yoksa ne bileyim, adınızın anılmadığını farkettiğinizde mi? bir yerde, bir şekilde başlıyor o vazgeçiş. kendi yolunuzu bulmaya çabalamak, kaybolduğunuz patikadan düze çıkmaya çabalamak. ışıklı yollar aramaya başlıyorsunuz kendinize o zaman. yeni bir gün, yeni bir kent, yeni bir sevda. herşeyi yenileyen bu tavır da ayrıca karanlıktır. hatalar, hayatına girmiş insanlar, yapılan yanlışlar değil mi zaten o hayatı o hale getirmiş olan? bu yüzden biraz da olsa teşekkürü hakeder her terkedip giden.

giden hep büyük gider ve size acıyan yaralar bırakır gidişi ile. geceler, günler, şarkılar, türküler, yollar edinirsiniz kendinize. uzun yolculuklarda cam kenarı koltuklar. uzak otel odalarında yalnızlığı bilenmiş geceler. bilirsiniz ki o lazım olmayan, gidişi iyi olan sizden de birşey götürmüş, sizden götürdüğü o her neyse en değerli yanınız olmuştur. gidince, artık elinizde değilken anlarsınız. anlarsınız ve o en değerli yanınızı başka bir değer ile kıymetlendirmeye çabalarsınız. iyidir aslında bu. iyileşmenin ilk adımı bir hal. 

kendinizi bir türküde en eksik kalmış nota duyarsınız. detone kalmış ses, tiz düşmüş vokal. hayatınız içinde kendinizi hiç bir yere koyamazsınız. hep yarım yamalak haller, hep alışkanlıkların yitimi. hep var olan ama artık olmayan düzlemler. kendi uzay zamanınızda, kendi yörüngenizde yalnızlığın evrilip geçtiği o halin esrikliğinde savrulurken, hayatınıza anlam katacak bir güneşin yörüngesine sabitlenmek için yuvarlanırken bulursunuz. bu arada çok güneşi es geçip, çok yörüngeden kendi isteğiniz ile ayrılırken kaybedersiniz o ilk hayat anlamsızlığınızın nedenini de. zaman zaman uzaktan, farkettirmeden anımsatır size kendini o anlam. siz geriye dönüp baktıkça özletir kendini. niye özlediğinizi, neyi istediğinizi bile çok duymazsınız ama dönüp gitmeyi delice istersiniz. 

nedir onu o kadar çeken? neden orada olmak isteği? neden hayatın anlamı sorularına bile cevap bulamaz. dönerseniz sadece mutlu olacağınızı hissedersiniz. olur da dönerseniz de ne o mutluluğu yakalarsınız bir daha, ne de o hayalini kurduğunuz şeyleri. kafanızda hep başka acabalar, başka nedenler, başka niçinler. yörüngesinden bile isteye çıktığınız bir güneşin çok daha aydınlık olduğu fikri düşer bir yerde aklınıza. ne o güneşe dönebilir, ne bu güneşin yanında kalabilirsiniz. yine en eski, en sadık, en yalın halde o boşluğunuzda dolanırsınız bir süre. 

bir süre sadece işte. uzay zamanda bir an, insana göre bin yıl sürer bazen.

Hiç yorum yok :